Soyadı Kanunu kabul edildi

20/06/1934

Cumhuriyetin ilanının ardından, Batılı bir yönetim anlayışı benimsenmiş ve toplumun bu yönde dönüştürülmesine girişilmişti. Bu süreçte, toplumdaki eşitsizliklerin giderilmesi, ayrılıkların önlenmesi ve mevcut aksaklıkların bertaraf edilmesi yönünde atılan adımlardan biri de, soyadı kullanımının zorunlu hale getirilmesiydi. Soyadı Kanunu’ndan önce Türkiye’de, her ailenin lakap ya da şöhret denilen bir adı olurdu. Bir kimse, ya aile lakabıyla ya da doğrudan baba ismiyle birlikte anılırdı. Halkçılığın temel ilke olarak benimsendiği Cumhuriyet dönemine gelindiğinde, bireyler arasında eşitsizlik intibası yaratan ve yarattığı karışıklıklar nedeniyle pratikte birçok soruna yol açan bu gibi unvan ve lakapların yerine, her Türk vatandaşına kimliğinin ayrılmaz parçası olan bir soyadı alma yükümlülüğü getirildi. 21 Haziran 1934 tarihinde kabul edilen ve 2 Ocak 1935’te yürürlüğe giren Soyadı Kanunu’na göre, söylerken ve yazarken öz ad önde, soyadı sonda kullanılacaktı. Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle, edebe aykırı ve gülünç soyadları alınamayacaktı. Soyadı seçme görevi “koca”ya verilmişti. Her reşit Türk vatandaşı, seçtiği soyadını iki yıl içinde nüfus kütüklerine kaydettirmekle yükümlüydü. Yine eşitlik ilkesine istinaden, Soyadı Kanunu’ndan sonra 26 Kasım 1935’te kabul edilen “Lakap ve Unvanların Kaldırılması Hakkındaki Kanun”la Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi ve Hazretleri gibi lakap ve unvanlar da kaldırıldı. Böylece erkek ve kadın vatandaşların, kanunun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adlarıyla anılması esasa bağlandı.