Atatürk traktör üstünde

10/07/1929

Tarımsal üretimin son derece ilkel koşullarda sürdürüldüğü Osmanlı toplumunda modern tarım tekniklerinin kullanılmasına yönelik ilk adımlar, çok sınırlı bir çerçevede 19. yüzyılın ikinci yarısında atıldı. Tarım arazisi işleten yabancılar, Rumeli’den gelen göçmenler ve bazı büyük toprak sahipleri, makine ve modern üretim tekniklerine öncülük eden kesimlerdi. Ne var ki savaşlar tarımdaki ilerlemelerin önünü kestiği gibi, tarımsal faaliyetlerin büyük bir çöküntüye uğramasına yol açtı. Oysa Anadolu’da halkın ana geçim kaynağı tarımdı. Nüfusun yüzde 48’ini çiftçiler teşkil ediyordu ve Mustafa Kemal’in çiftçileri “milletin efendisi” olarak tanımlaması da bundan ötürüydü. Tarımın modernleştirilmesi, yeni yönetimin en öncelikli konularından biriydi. Gazi, 1925 yılında Kastamonu’da çiftçilerle yaptığı bir sohbet sırasında, tarımda makinenin önemine şöyle dikkat çekiyordu: Makinesiz tarım olmaz. El emeği güçtür. Birleşiniz. Birlikler halinde makine alırsınız. Yılda yüz dönüm ekeceğinize on katı, yüz katı fazla ekersiniz. Ülkemiz, gerçek bir çiftçi ülkesidir. Henüz bunu tam hak etmiş değiliz. Ama tarım ülkesi olacağız. Bu da makineyle olacaktır. Bu nedenle, daha ilk yıllardan itibaren çiftçiyi makineli tarıma yönlendirecek önlemlere başvuruldu. Makine teminini kolaylaştırmak amacıyla, tarım araçlarının Ziraat Bankası eliyle gümrüksüz dağıtılması yönünde bir kanun çıkarıldı. Tarım araç gereçlerinin üretimini ve onarımını gerçekleştirmek üzere özel sektör görevlendirildi. 1934 yılında uygulamaya konulan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nda da, tarımda makineleşmeyi yaygınlaştırmaya yönelik önlemler alındı.